Aspektus Hukuk

Ortaklığın giderilmesi davaları; paylı ve elbirliği mülkiyet hükümlerine tabi mallarda paydaşlar veya ortaklar arasındaki hukuki ilişkiyi sona erdiren, toplu mülkiyetten ferdi mülkiyete geçmeyi sağlayan, iki taraflı ve taraflar için benzer sonuçlar doğuran davalardır.[1]

Ortaklığın giderilmesi kararının icrasından bahsedilebilmesi için öncelikle icraya konu olacak bir ilâmın mevcut olması gerekir. Ortaklığın giderilmesi davasında görevli mahkeme kanunda (HMK m.4) açıkça sulh hukuk mahkemesi olarak gösterilmiştir.[2] Yetkili mahkemenin tespiti için ise taşınır ve taşınmaz eşyalar ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Taşınırlar için özel bir düzenleme bulunmayıp yetkili mahkemenin genel yetki kuralı (HMK m. 6) uyarınca davalının yerleşim yeri olduğu kabul edilmektedir.[3] Birden fazla davalı olması hâlinde ise dava, davalılardan birinin yerleşim yerinde açılabilir. Davacının bu durumda davayı açarken dürüstlük kuralına riayet etmesi gerektiğini belirtmek gerekir.

Taşınmazlar bakımından ise, davanın taşınmaz üzerindeki aynî hakka ilişkin olduğu, aynı zamanda aynî hak sahipliğinde değişiklikler meydana getirme ihtimalinin bulunduğu açık olduğundan yetkili mahkeme taşınmazın bulunduğu yer mahkemesidir ve bu bir kesin yetki hâlidir (HMK m. 12/1).[4]

Eğer ortaklığın giderilmesi bir elbirliği ortaklığı olan miras ortaklığı bakımından söz konusu ise, kanun bu durumda murisin son yerleşim yeri mahkemesini kesin yetkili mahkeme olarak tayin etmiştir (HMK m. 11).[5]

 Davanın unsurlarının eksiksiz bir şekilde tamamlanması, ortaklığın giderilmesine ilişkin bir ilâmı elde edebilmek için gereklidir. Davanın sebebi, paylaştırmanın talep edildiği davada, üzerinde paylı mülkiyet ilişkisi kurulan şeyde paydaş olmaktır.[6] Bunun için elbirliği ya da paylı mülkiyete konu bir taşınmaz ya da taşınır bir eşyanın mevcut olması gerekir. Ortaklığın giderilmesi davasında dava konusunu (talep sonucu[7]) ise paylaştırma oluşturmaktadır.[8] Bununla birlikte, Alman hukukunda ileri sürülen bir görüşe göre ise paylaştırmayı ileri sürme hakkı; paylı mülkiyet ilişkisinin sona erdirilmesi talebini, kanuna uygun bir paylaştırma sözleşmesi yapılması talebini ve paylaştırma sözleşmesinin gerektirdiği işlemlerin yapılması talebini içerir.[9]

Ortaklığın giderilmesi davasının bir başka unsuru ise taraf teşkilinin sağlanmasıdır. Bu yüzden hâkimin ortaklığın giderilmesine karar verebilmesi için usûlüne uygun şekilde taraf teşekkülü sağlanmış olmalıdır.  Bu davada öncelikle ortaklardan herhangi birinin davacı olabileceği konusunda tereddüt bulunmadığı ifade edilebilir. Bunun yanında borçlu paydaşın alacaklısı, ilgili idare, intifa hakkı sahibi de taraf olabilir.[10]

Yargıtay bir kararında, tarafa ilişkin olarak miras ortaklığının giderilmesi davasını açma hakkının hâkime veya başka bir kişiye tanınmadığına,  fakat yalnızca mirasçıya/mirasçılara ya da icra mahkemesinden ortaklığın giderilmesi davasını açma yetkisini alan alacaklıya tanındığına hükmetmiştir (İİK m. 121).[11]

Davalı ise çoğu durumda (yukarıda sayılan kişiler haricinde) diğer bütün paydaşlardır. Örneğin bir taşınmaz üzerindeki ortaklığın giderilmesine ilişkin davada, taşınmaz kütüğünde paydaş olarak görünen kişilerden vefat etmiş olanların mevcut olduğu anlaşıldığı takdirde mahkemeden yetki belgesi alınarak mirasçılık belgesi alınması, müteveffanın mirasçılarının davaya “dâhili davalı” olarak katılması gereklidir.[12] Eğer paydaşlardan herhangi birine hiçbir şekilde ulaşılamıyor, ilgili kurumlarla (Tapu Müdürlüğü, Nüfus Müdürlüğü vs.) yapılan yazışmalar sonuçsuz kalıyorsa bu paydaş için yine mahkemeden alınacak yetki belgesi ile kayyım atanması gerekir. Yargıtay taraf teşkilinin kamu düzeninden olup yargılamanın her aşamasında re’sen gözetilmesi gerektiğine karar vermiştir. Böyle bir durumda yüksek mahkeme, örneğin ortağın mirasçılarının davaya katılma işlemleri yapılmadan verilen ortaklığın giderilmesi kararının, hukukî dinlenilme hakkının (HMK m. 27) ve aynı zamanda anayasal bir hak olan savunma hakkının (Anayasa m. 36) ihlâli niteliğinde olduğuna karar vermiştir.[13]   

Bunların dışında, taşınmaz satışının icrasında devreye girecek olan diğer ilgililer (somut olaya göre ipotekli alacaklılar, Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Müdürlüğü vs…) söz konusu olabilir.

Yetkili sulh hukuk mahkemesinin maddi hukuk kurallarını (öncelikle TMK hükümleri) uygulayarak kanunda öngörülen şartların mevcut olduğunu tespit etmesi hâlinde ortaklığın giderilmesine ilişkin hüküm verilir. Yargıtay’a göre ortaklığın giderilmesi davası her ne kadar bir dava olsa da sonuç itibarıyla davanın kazanan ya da kaybedeni olmaz, taraflar davadan aynı şekilde etkilenir.[14]


[1] Yargıtay 6. Hukuk Dairesi, E. 2003/1448 K. 2003/1607, T. 18/03/2003.

[2] Topal, s. 160.  

[3] Anıl Köroğlu, Medeni Usul Hukuku Bakımından Ortaklığın Giderilmesi Davası, Haziran 2020, s.111; Topal, s. 164 vd.

[4] Topal, s. 165.

[5] Topal, s. 166.

[6] Köroğlu, s. 131.

[7] Süha Tanrıver, Medenî Usûl Hukuku, C. 1, Ankara 2016, s. 475.

[8] Köroğlu, s.125,126.

[9] Köroğlu’ndan naklen: Soergel/Hadding, Bürgerliches Gesetzbuch Schuldrecht 9/1, §§ 705-758, 13. Auflage, Kohlhammer, Stuttgart, 2012, § 749, Rdnr. 5.

[10]Köroğlu, s.146.

[11]Yargıtay 6. Hukuk Dairesi E. 2006/6349 K. 2006/9442, T. 3.10.2006.

[12] Mehmet Akif Tutumlu, Hukuk Yargılamasında Hüküm ve Gerekçe, 1. B., Ankara 2007, s. 64 vd.; Yargıtay 16. Hukuk Dairesi E. 2003/11867 K. 2003/10896 T. 21.11.2003.

[13] Yargıtay 14. Hukuk Dairesi E. 2016/18149 K. 2020/5504, T. 28/09/2020.

[14] Yargıtay 14. Hukuk Dairesi E. 2019/2236 K. 2019/7730, T 13/11/2019.